Kadına yönelik şiddet, sadece bireysel hayatları karartan bir sorun değil, toplumun bütününe yapılmış acımasız bir saldırıdır. Bu şiddet, kadınların temel haklarına ve insanlık onuruna yöneltilmiş sistematik bir ihlaldir. Kadın cinayetlerinin giderek artması, ev içi şiddetin görünmez kılınması ve kadınların toplumsal hayattan dışlanması, bizim yüzleşmek zorunda olduğumuz derin bir toplumsal yarayı işaret etmektedir.
İstanbul’da Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’in vahşice katledilmesi, bu tehlikenin ne kadar derin ve yaygın olduğunu bir kez daha acı bir şekilde hatırlatmıştır. Bu cinayetler, kadına yönelik şiddetin bireysel bir sorun değil, sistematik bir toplumsal yara olduğunu açıkça göstermektedir. Bu cinayetler, ne bireysel bir sapkınlık ne de izole bir olaydır; toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, erkek egemen zihniyetin ve şiddetin toplumda kökleşmiş olmasının acı sonuçlarıdır. Bu nedenle şiddeti durdurmak için derhal somut adımlar atmalıyız.
Öncelikle Şiddetin Kaynağını Yok Etmek Zorundayız
Kadına şiddeti sadece olaylar üzerinden tartışmak, esas sorunu örtbas etmektir. Bu şiddetin temelinde yatan zihniyet, erkek egemen bir toplumun ürünü olan cinsiyet eşitsizliğidir. Kadınları toplumsal olarak daha alt bir konuma yerleştiren, onların söz hakkını gasp eden ve onları itaatkâr kılmaya çalışan bu ataerkil yapı, şiddeti meşrulaştırır. Eğitim sistemi, toplumsal cinsiyet eşitliğini anaokulundan itibaren her düzeyde müfredatın merkezine yerleştirmelidir. Çocuklar, daha küçük yaştan itibaren kadın ve erkek eşitliğini içselleştirmeli, kadınların hakları konusunda bilinçlenmelidir.
Hukuk ve Uygulama: Sözde Değil, Gerçek Adalet
Kadına yönelik şiddet vakalarında cezaların caydırıcılığı yok denecek kadar azdır. Fail, ya hafifletici sebeplerle serbest kalmakta ya da basit indirimlerle cezasını tamamlayıp çıkmaktadır. Cezaların artırılması, caydırıcı etkisini artıracak önemli bir adımdır. Ancak yasa çıkarmak yeterli değildir. Yargı ve emniyet birimlerinin bu yasaları etkin biçimde uygulamaları sağlanmalıdır. Şiddet vakalarında mağdurlar korunmalı, faillerin yargılanması hızlandırılmalıdır. Herhangi bir şiddet vakasında mağdurun şikayetini geri çekmesi, davanın düşmesine sebep olmamalıdır. Kadın beyanı esastır ilkesi daha güçlü şekilde savunulmalı ve korunmalıdır.
Koruma Mekanizmaları: Kadınlar Yalnız Bırakılmamalı
Kadınların korunması için var olan mekanizmalar yetersizdir. Şiddete uğrayan ya da uğrama riski bulunan kadınların korunmasına yönelik olarak 6284 sayılı yasa tam anlamıyla devreye girmeli; ancak, bununla sınırlı kalmamalıdır. Sığınma evlerinin sayısı artırılmalı ve bu evler güvenli birer yaşam alanı olmalıdır. Kadınlar, bu evlerde sadece korunmamalı, aynı zamanda iş ve psikolojik destekle topluma yeniden kazandırılmalıdır. Şiddete uğrayan kadınların ekonomik bağımsızlık kazanmaları, şiddet sarmalından kurtulmalarında en önemli unsurlardan biridir.
Erkekler de Bu Mücadelenin Parçası Olmalı
Şiddeti ortadan kaldırmak, sadece kadınların mücadelesi olamaz. Erkekler, şiddetin bir parçası olduklarını ve bu zihniyeti değiştirmek için sorumluluk almaları gerektiğini fark etmelidir. Erkekler, bu konuda bilinçlendirilmeli ve kadın hakları konusunda eğitimler düzenlenmelidir. Erkeklik algısının yeniden tanımlanması, toplumdaki şiddet kültürünü yok etmenin anahtarıdır. Bu anlamda, toplumdaki erkek egemen dil ve davranışlar, eğitimle ve farkındalık çalışmalarıyla değiştirilmeli.
Toplumsal Kınama ve Medya Sorumluluğu
Medya, şiddeti haber yaparken duyarsız ve sansasyonel bir dil kullanmaktan kaçınmalıdır. Kadın cinayetleri, kadınların yaşamlarına dair hikayeler olarak değil, yalnızca vahşetin boyutlarıyla manşetlere taşınmamalıdır. Medya, toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyen, şiddeti özendirmeyen bir dil kullanarak farkındalık yaratmalıdır. Ayrıca, kadına yönelik şiddeti normalleştiren diziler, filmler ve şovlar yayından kaldırılmalı, medya kuruluşları bu konuda sorumluluk almalıdır.
Devlet, Şiddeti Önlemek İçin Daha Güçlü Adımlar Atmalıdır
Devlet, şiddeti önlemek konusunda kararlı bir duruş sergilemek zorundadır. Gerekli yasal düzenlemeler ile ilgili kanun hükümleri, kötüye kullanımı engellemeli ve harfiyen uygulanmalıdır.
Sonuç olarak, kadına yönelik şiddetin sona erdirilmesi, topyekûn bir toplumsal değişim gerektirir. Kadınlar, sadece birer mağdur olarak görülmemeli; hak ettikleri eşitlik ve adalet mücadelesinde desteklenmelidirler. Şiddetin olmadığı bir toplumda, gerçek anlamda adalet ve eşitlikten bahsedebiliriz. Şiddet, hiçbir gerekçeyle mazur görülemez; sadece kınamak yetmez, harekete geçmeliyiz.
Niyaz DÜLGER
GENEL BAŞKAN